Ben Emre… 18 yaşındayım. Hayat bana bu yaşımda istediğimden fazlasını öğretti.
Ben Arda… Öldüğümde 17 yaşındaydım. Hayat bana bu yaşımda “dur” dedi.
\
Arda ile tanıştığımda ilkokula gidiyordum. Babam o yaz beni futbol kursuna yazdırmıştı. Arda da oradaydı. Sürekli başı öne eğilmiş bir şekilde gezerdi. Sanırım içine kapanıklığı o zamandan belliydi.
Emre ile tanıştığımda ilkokuldaydım. Üvey babam beni zorla futbol kursuna yazdırmıştı. Arda ile ilk tanışmam orada oldu. Başımı yukarıya kaldırdığımda harika gülümseyen bir yüz “merhaba” diyordu.
\
Arda ile iyi anlaşırdık. Hayal meyal hatırlıyorum. Bir adam onu getirir ve götürürdü. O adamı gördüğünde Arda’nın suratı ilk zamanlardaki gibi düşerdi.
Kurs bitti, biz dağıldık. Küçüklük arkadaşım olarak kaldı Arda.
Emre benim çok sevdiğim çocukluk hatıralarımdan birisi. Onunla geçirdiğim anlarda futbolu çok sevdim. Üvey babamın gelişi hep içimi burkardı. Keşke akşam olmasa derdim. Yaz bitince, Emre ile arkadaşlığım da bitmiş oldu. Onu hep özledim.
\
Liseye başlayana kadar futbola devam ettim. Liseye geçtiğimde de okulun futbol takımı seçmelerine katılmaya karar verdim. Uzun boylu, cılız vücutlu bir çocuk da oradaydı. Yüzü tanıdık geliyordu. Allah Allah… Hoca “Arda” diye seslenince içimden “acaba mı?” dedim.
Liseye başlayana kadar futbola ara verdim. Liseye geçtiğimde tekrar başlamayı düşündüm ve okulun futbol seçmelerine katıldım. Seçmelerden sonra yanıma bir çocuk geldi. Kafamı kaldırdım, karşımda Emre duruyordu…
“Ben Emre.”
Hatırladım seni küçük dostum. Tekrar merhaba… Tekrar hayatıma hoş geldin.
Arda’yı görünce çok sevindim. Neler yaptığını sordum. Ayrı sınıflardaydık ama antremanlar ve sonrasında hep birlikteydik. Eski zamanları hatırladım. Hiç değişmemişti.
Emre’yi görünce çok sevindim. Çocukluğum geri gelmiş kadar oldu. Sınıflarımız ayrıydı ama antrenmanlarda hep birlikteydik. O çocuk çok büyümüştü ama gülüşü hep aynıydı…
\
Sene sonunda Arda benim dostum, en yakın arkadaşım olmuştu. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi…
2.sınıfa aynı sınıfta başladık ama kötü bir haberle… Arda takımdan ayrıldı. Nedenini sorduğumda bana hiç cevap vermedi. Kitapların içinde boğulmuştu. Çok fazla kitap okuyordu.
Bir gün onu sıkıştırdım. Ya söylersin ya dostluğumuz biter dedim. Ailem istemiyor, derslerimi etkiliyor dedi. Biraz daha sıkıştırdım, üvey babasından dayak yemiş vücudundaki izler yüzünden bizden utanmış takımdan çıkmış.
Emre o sene benim en yakınım olmuştu, bazı şeyler eksik olmasına rağmen en yakınım…
Öyle yakın ki ondan hoşlanmaya başlamıştım. Her an yanımda olmasını istiyordum. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Bir erkek, başka bir erkekten…
Rüyalarıma girdiğinde anladım. Kendimi keşfetmeye çalıştım ve emin olmamak için kendimi zorladım ama hiçbir şeyi değiştiremiyordum.
Onu çıplak görmek ben de çok değişik duygular uyandırıyordu, özellikle istenmeyen duygulardan…
Aslında bu yüzden takımdan çıktım. Üveybabam bahanesi oldu… Ondan da nefret ediyorum. O kadar çok şeyden nefret ediyorum ki, tek bir sevdiğim kaldı; o da Emre.
Kitaplara verdim kendimi. Olabildiğince az görmek, az düşünmek için; kendime yönelmek için satırlar arasında kayboldum.
\
Arda’ya üzülüyordum. En yakın arkadaşımın kaybolmasına izin veremezdim. Ona destek olmalıydım. Vakit buldukça onu bize çağırıyor, ya da onlara gidiyordum ders çalışmaya.
Arda’ya kız arkadaş bulalım dedim. Hiç oralı olmadı. Bak birlikte ayarlayalım çift buluşması yaparız harika olur dedim dik dik baktı, çözemedim tabi o zamanlar.
Emre normal hayatına devam ediyordu… Ben kendimi sorguluyordum. Hem yakın, hem uzak olmaya çalışıyordum.
Bugüne kadar hiç bir kızdan hoşlandım mı merak ediyorum. Ne kadar hoşlandım… Gerçekten hoşlandım mı? Allah’ım cevaplar nerede?
\
Arda… Dostum seni kaybediyorum. Kaybetmek istemiyorum. Biliyorum ailen seni çok etkiliyor. Belki de o yüzden böylesin. Yanında olacağım. Yanında olmak istiyorum…
Bir gün Ardalara gittim. Arda duştaydı annesi içeri aldı. Odasına geçtim onu bekliyorum. Konuşacağım arkadaşlığımızı.
Bilgisayarı açık gördüm. Baktım. Hangi porno sitelerine girmiş bizim çakal dedim. Geçmiş’i inceledim. Dünyam başıma yıkıldı. Eşcinsellikle ilgili yazılar, hikayeler, araştırmalar… ve bir blog sitesi sürekli ziyaret edilmiş. Tıkladım. “En iyi arkadaşım” diye bir yazının altında resmimiz vardı.
Kanım dondu. Annesine işimin çıktığını söyleyip çıktım ordan.
***
En İyi Arkadaşım;
Satırlarım seni anlatmakta zorlanıyor biliyor musun? Üstelik senin haberin bile olmayacak bunlardan. Çünkü sen benim “en iyi arkadaşımsın”.
Ailen olmadığında, beni çağıracaksın. Dibine kadar eğleneceksin, benimse içimde hep bir burukluk kalacak. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.
Sen gelip anlatacaksın derdini, ben dinleyeceğim. Ben de sana anlatacağım dertlerimi, en büyüğü hariç. Çünkü sen benim “en iyi arkadaşımsın”.
Şarabı birlikte seçeceğiz, kadehleri sen sunacaksın. Romantik bi tarafı olmayacak. Çünkü sen benim “en iyi arkadaşımsın”.
Aynı şarkıyı, aynı yerde, aynı kulaklıktan dinleyeceğiz, ama hiçbir zaman aynı hisleri paylaşmayacağız. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.
Hoşlandığın kişilerden bahsedeceksin güzelce, ben ise kimseyi sevmeye değer bulmadığımdan bahsedeceğim. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.
Sinemaya gideceğiz. Sırf sen beğendiğin için kaç filmi beğenmek zorunda kaldığımı unutacağım. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.
Arada aynı yastığa baş koyduğumuz bile olacak. Arada diyorum bak. Hiçbirinde de sana sarılamayacağım. Sarılsam da anlamayacaksın. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.
Her şey böyleyken, seni uzaktan sevmekten bile utanacağım. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.
Ucunda kaybetmek olduğu için, ve kaybedeceğimi bildiğim için hiçbir zaman risk almayacağım. “Seni seviyorum” hiç demeyeceğim. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.
Çünkü sen benim en iyi arkadaşımsın.
Sen benim en iyi arkadaşımsın.
Benim en iyi arkadaşımsın.
En iyi arkadaşımsın.
İyi ki arkadaşımsın.
Arkadaşımsın.
Arkadaşım…
***
Emre… Seni özlüyorum. Sadece bir arada olduğumuz zamanları özlüyorum. Eğlendiğimiz zamanları düşünüyorum sürekli.
Bugün bize gelmişsin. Fakat beni görmeden gitmişsin. Keşke seni görebilseydim anlatacağım o kadar çok şey var ki…
\
Eve gittim ve o bloga girdim. En son benim onlara gitmemden bahsetmiş. Burası Arda’nın gizli günlüğü gibi bir şey. Okudum okudum… ve en güzel zamanlarımızı bütün ayrıntılarıyla hatırladım. Ve onun kendini sorgulayışına tanık oldum. Kalbim, midem bunu kabul etmiyordu.
Canını yakmak istiyordum, ama onun canı da benim kadar yanıyordu yazdıklarında…
Hiç belli etmedim. Devam etmeye çalıştım olduğu gibi. Doğum günüm yaklaşıyordu. Bana doğum günümde ne istediğimi sordu… Hiçbir şey istemiyorum dedim. Emin misin diye sordu. Sadece ikimiz bir şeyler içeriz dedim.
Akşam bloguna girdiğimde bunları okudum. Bana açılmak istediğini de…
Doğum günüm geldi, heyecandan ve ne yapacağını bilememekten ölüyordum. Gece oldu ve onunla dışarı çıktım. Yürüdük, yürüdük…
“İçmeyecek miydik?”
“İçersem kötü olabilirdi bugün doğum günün, iyi bitsin.”
“Niye kötü bitsin ki?”
“İçki bu… niye bitmesin?”
Dağıldık evlerimize. Ertesi sabah blogunu okudum her zaman olduğu gibi. Anlatmış her şeyi. Şüpheleneceğimi bile düşünmüş, yazmış.
\
Olmuyor Arda… Olmuyor… Soğuyorum senden. Kabul edemiyorum…
Uzaklaşmam lazım. Belki unutursun beni. Belki değişir düşüncelerin ama ben yanındayken bu mümkün değil.
Yok sayıyorum seni…
\
Emre benden uzaklaşıyor… Doğum gününden beri azaldı görüşmelerimiz… Evime uğramıyor, telefon açmıyor, mesaj atmıyor, dışarı çağırmıyor, sınıfta yüzüme bile bakmayacak…
Yaşamak çok zor… Emre olmadan daha da zor…
Ben neden böyleyim?
Ben neredeyim?
Nereye gidiyorum…
\
Emre benden uzaklaştı. Sınıfta onu göremeyeceğim yerlerde takılıyor. Yanıma hiç uğramıyor. Günaydın bile demiyor…
\
Annem ve üveybabam her gün kavga ediyor. Aradığım huzuru hiçbir yerde bulamıyorum. Ben neden yaşıyorum…
\
YAŞAMAK İSTEMİYORUM
\
Ben Arda… 17 yaşındayım.
Türkiye’de yaşayan bir eşcinselim…
Niye eşcinselim hiç bilmiyorum… Bazı şeylerin sebebi yok… Arasan da yok…
Mesela cennet…
Cennet var mı?
Varsa benim için var mı?
Beni kabul etmeyen bir cennet nasıl varolabilir?
Öyleyse cennet yok…
Belki de gördüklerim bir rüyadır.
Bir bakarsın uyanmışım…
\
Ben Emre… 18 yaşındayım.
Arda öldüğünde 17 yaşındaydım. Hiçbir şey anlamayacak bir yaşta. Hala hiçbir şey anlamayacak bir yaştayım… ama anlayabiliyorum.
Ben bir arkadaştan daha fazlasını kaybettim. Acısı büyük, her gün yaşıyorum. Tekrar tekrar yaşayıp, tekrar tekrar öğreniyorum… ve bunu kimse bilmiyor.
Keşkeler boğazımda tükeniyor. Her gece ağlıyorum.
Ama…
Gerisi gelmiyor işte.
Bilinçliyim fakat çok geç. Bir başkası için de geç olmasın istiyorum. Eşcinsel olmak insanlıktan bir şey kaybettirmiyor. Dini yargıları bir kenara bırakın.
En yakın arkadaşınız size açılabilir…
Sizden hoşlanmak zorunda değil.
En yakın arkadaşınız sizden hoşlanabilir…
Size tecavüz etmez.
En yakın arkadaşınız ölebilir…
İşte bu, onu size geri getirmez. (kaynak)
Bunu ilk okuduğumda yazının sahibine kurgu mu yoksa gerçek mi olduğunu sordum, kurgu imiş ama bu olmayacak, olmuyor anlamına gelmiyor umarım bazı beyinlerde bazı ışıkların yanmasına vesile olur. Kendisinden izin alarak buraya aktardım emeğine sağlık...
Okulunuzda veya çevrenizde içine kapanık birilerini görürseniz ya da sizden farklı ona farklı olduğunu hissettirmeyin ilerde aklınız başınıza geldiği zaman o zaman yaşadıklarınız ve yaşattıklarınız için pişman olabilirsiniz ya da empati yapın aynı şeyler size yapılsa nasıl hissedersiniz? Hem kınadığınız şey başınıza gelmeden ölmezsiniz diyor hadisler, çokta güzel söylüyor...