Bu site yetişkinlere yönelik bilgiler içermektedir. 18 yaşından küçükler için uygun değildir.

Ve 2012 de Biter...



Selam;

Geçen sene Nail Babadan dilekler diye bir mim yapmışım 3 bacaklı noel delikanlılar eşliğinde şurada :D O zaman da dediğim gibi hatta hızımı alamayıp ondan önceki sene de dediğim gibi (o.O) yılbaşıymış doğum günüymüş pek sevmem neden ? yavrum yaş hanene 1 sene daha ekleniyor neden olsun günler haftaları bıraktım yıllar bile gün gibi gelip geçmeye başladı. bunu belgeleyen günleri neden seveyim :P

yeni yılda sağlık sıhhat demişim çok şükür sağlığım sıhhatim yerinde önümüzdeki sene de aynısını istiyorum kimden tabii ki yaratandan :)

yılbaşı piyangosu demişim bırak piyangoyu amorti bile vurmadı mahvolsun piyango kuşu bu sene istemiyorum zaten hıh (du bakalım belki tersi tutar falan alt dudak amin pozsyonunda :D)

huzur demişim hımm pek huzurlu bir sene olmadı açıkçası umarım önümüzdeki sene daha iyisi olur

bir sevgili demişim ahaha bakalım ne zaman armut kendi kendine pişim kişinin ağzına düşerse o zaman olur bu iş noel dayı senlik bir durum yok yani :D

spora başlayabilmek demişim (o.O) spor salonuna gidildi devam edebilmek için parası peşinen verildi ve ne oldu ilk günden sonra tekrar gidilmedi :// hep kafama göre badi yok yanımda bana gaz verecek (yersen)

ailemin hep gözümün önünde olması demişim ki allah uzun ömürler versin -amin-



Birde geçen sene evoğlanı yine böyle aralık ayı; "ay ogaycim dileklerine beni de kat hani bir otobüs dolusu kazaky stayl ovlanla kar konseptli bir çekime gidelim sonra arabamız bozulsun yolda kalalım, ben hepsini tek tek ısıtayım sonra toplu halde ısınsınlar falan diye bir fantazim vardı ya heh onun için sen de bu dileğime katkıda bulun belki bu sene tutar" demişti ama ne oldu tutmadı bu sene de diliyorum öyleyse bak kıymetini bil ahahah :D



Umarım hepimiz için yeni yıl kalbimizden "olsun" diye geçirdiğimiz tüm dileklerimizin gerçekleşeceği bir yıl olarak gelsin, geçsin, huzurla ve sağlıkla...


Ogaybende Blog Yazarı

Emre ve Arda




Ben Emre… 18 yaşındayım. Hayat bana bu yaşımda istediğimden fazlasını öğretti.
Ben Arda… Öldüğümde 17 yaşındaydım. Hayat bana bu yaşımda “dur” dedi.
\
Arda ile tanıştığımda ilkokula gidiyordum. Babam o yaz beni futbol kursuna yazdırmıştı. Arda da oradaydı. Sürekli başı öne eğilmiş bir şekilde gezerdi. Sanırım içine kapanıklığı o zamandan belliydi. 
Emre ile tanıştığımda ilkokuldaydım. Üvey babam beni zorla futbol kursuna yazdırmıştı. Arda ile ilk tanışmam orada oldu. Başımı yukarıya kaldırdığımda harika gülümseyen bir yüz “merhaba” diyordu.
\
Arda ile iyi anlaşırdık. Hayal meyal hatırlıyorum. Bir adam onu getirir ve götürürdü. O adamı gördüğünde Arda’nın suratı ilk zamanlardaki gibi düşerdi. 
Kurs bitti, biz dağıldık. Küçüklük arkadaşım olarak kaldı Arda. 
Emre benim çok sevdiğim çocukluk hatıralarımdan birisi. Onunla geçirdiğim anlarda futbolu çok sevdim. Üvey babamın gelişi hep içimi burkardı. Keşke akşam olmasa derdim. Yaz bitince, Emre ile arkadaşlığım da bitmiş oldu. Onu hep özledim. 
\
Liseye başlayana kadar futbola devam ettim. Liseye geçtiğimde de okulun futbol takımı seçmelerine katılmaya karar verdim. Uzun boylu, cılız vücutlu bir çocuk da oradaydı. Yüzü tanıdık geliyordu. Allah Allah… Hoca “Arda” diye seslenince içimden “acaba mı?” dedim.
Liseye başlayana kadar futbola ara verdim. Liseye geçtiğimde tekrar başlamayı düşündüm ve okulun futbol seçmelerine katıldım. Seçmelerden sonra yanıma bir çocuk geldi. Kafamı kaldırdım, karşımda Emre duruyordu…
“Ben Emre.”
Hatırladım seni küçük dostum. Tekrar merhaba… Tekrar hayatıma hoş geldin.
Arda’yı görünce çok sevindim. Neler yaptığını sordum. Ayrı sınıflardaydık ama antremanlar ve sonrasında hep birlikteydik. Eski zamanları hatırladım. Hiç değişmemişti. 
Emre’yi görünce çok sevindim. Çocukluğum geri gelmiş kadar oldu. Sınıflarımız ayrıydı ama antrenmanlarda hep birlikteydik. O çocuk çok büyümüştü ama gülüşü hep aynıydı…
\

Sene sonunda Arda benim dostum, en yakın arkadaşım olmuştu. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi… 
2.sınıfa aynı sınıfta başladık ama kötü bir haberle… Arda takımdan ayrıldı. Nedenini sorduğumda bana hiç cevap vermedi. Kitapların içinde boğulmuştu. Çok fazla kitap okuyordu.
Bir gün onu sıkıştırdım. Ya söylersin ya dostluğumuz biter dedim. Ailem istemiyor, derslerimi etkiliyor dedi. Biraz daha sıkıştırdım, üvey babasından dayak yemiş vücudundaki izler yüzünden bizden utanmış takımdan çıkmış.
Emre o sene benim en yakınım olmuştu, bazı şeyler eksik olmasına rağmen en yakınım…
Öyle yakın ki ondan hoşlanmaya başlamıştım. Her an yanımda olmasını istiyordum. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Bir erkek, başka bir erkekten… 
Rüyalarıma girdiğinde anladım. Kendimi keşfetmeye çalıştım ve emin olmamak için kendimi zorladım ama hiçbir şeyi değiştiremiyordum. 
Onu çıplak görmek ben de çok değişik duygular uyandırıyordu, özellikle istenmeyen duygulardan…
Aslında bu yüzden takımdan çıktım. Üveybabam bahanesi oldu… Ondan da nefret ediyorum. O kadar çok şeyden nefret ediyorum ki, tek bir sevdiğim kaldı; o da Emre. 
Kitaplara verdim kendimi. Olabildiğince az görmek, az düşünmek için; kendime yönelmek için satırlar arasında kayboldum. 
\

Arda’ya üzülüyordum. En yakın arkadaşımın kaybolmasına izin veremezdim. Ona destek olmalıydım. Vakit buldukça onu bize çağırıyor, ya da onlara gidiyordum ders çalışmaya. 
Arda’ya kız arkadaş bulalım dedim. Hiç oralı olmadı. Bak birlikte ayarlayalım çift buluşması yaparız harika olur dedim dik dik baktı, çözemedim tabi o zamanlar. 
Emre normal hayatına devam ediyordu… Ben kendimi sorguluyordum. Hem yakın, hem uzak olmaya çalışıyordum. 
Bugüne kadar hiç bir kızdan hoşlandım mı merak ediyorum. Ne kadar hoşlandım… Gerçekten hoşlandım mı? Allah’ım cevaplar nerede?
\
Arda… Dostum seni kaybediyorum. Kaybetmek istemiyorum. Biliyorum ailen seni çok etkiliyor. Belki de o yüzden böylesin. Yanında olacağım. Yanında olmak istiyorum…
Bir gün Ardalara gittim. Arda duştaydı annesi içeri aldı. Odasına geçtim onu bekliyorum. Konuşacağım arkadaşlığımızı.
Bilgisayarı açık gördüm. Baktım. Hangi porno sitelerine girmiş bizim çakal dedim. Geçmiş’i inceledim. Dünyam başıma yıkıldı. Eşcinsellikle ilgili yazılar, hikayeler, araştırmalar… ve bir blog sitesi sürekli ziyaret edilmiş. Tıkladım. “En iyi arkadaşım” diye bir yazının altında resmimiz vardı. 
Kanım dondu. Annesine işimin çıktığını söyleyip çıktım ordan.

***
En İyi Arkadaşım;
Satırlarım seni anlatmakta zorlanıyor biliyor musun? Üstelik senin haberin bile olmayacak bunlardan. Çünkü sen benim “en iyi arkadaşımsın”. 
Ailen olmadığında, beni çağıracaksın. Dibine kadar eğleneceksin, benimse içimde hep bir burukluk kalacak. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.

Sen gelip anlatacaksın derdini, ben dinleyeceğim. Ben de sana anlatacağım dertlerimi, en büyüğü hariç. Çünkü sen benim “en iyi arkadaşımsın”. 

Şarabı birlikte seçeceğiz, kadehleri sen sunacaksın. Romantik bi tarafı olmayacak. Çünkü sen benim “en iyi arkadaşımsın”.

Aynı şarkıyı, aynı yerde, aynı kulaklıktan dinleyeceğiz, ama hiçbir zaman aynı hisleri paylaşmayacağız. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.

Hoşlandığın kişilerden bahsedeceksin güzelce, ben ise kimseyi sevmeye değer bulmadığımdan bahsedeceğim. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.

Sinemaya gideceğiz. Sırf sen beğendiğin için kaç filmi beğenmek zorunda kaldığımı unutacağım. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.

Arada aynı yastığa baş koyduğumuz bile olacak. Arada diyorum bak. Hiçbirinde de sana sarılamayacağım. Sarılsam da anlamayacaksın. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.

Her şey böyleyken, seni uzaktan sevmekten bile utanacağım. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.

Ucunda kaybetmek olduğu için, ve kaybedeceğimi bildiğim için hiçbir zaman risk almayacağım. “Seni seviyorum” hiç demeyeceğim. Çünkü sen “benim en iyi arkadaşımsın”.

Çünkü sen benim en iyi arkadaşımsın.

Sen benim en iyi arkadaşımsın.

Benim en iyi arkadaşımsın.

En iyi arkadaşımsın.

İyi ki arkadaşımsın.

Arkadaşımsın.

Arkadaşım…


***
Emre… Seni özlüyorum. Sadece bir arada olduğumuz zamanları özlüyorum. Eğlendiğimiz zamanları düşünüyorum sürekli.
Bugün bize gelmişsin. Fakat beni görmeden gitmişsin. Keşke seni görebilseydim anlatacağım o kadar çok şey var ki…
\
Eve gittim ve o bloga girdim. En son benim onlara gitmemden bahsetmiş. Burası Arda’nın gizli günlüğü gibi bir şey. Okudum okudum… ve en güzel zamanlarımızı bütün ayrıntılarıyla hatırladım. Ve onun kendini sorgulayışına tanık oldum. Kalbim, midem bunu kabul etmiyordu.
Canını yakmak istiyordum, ama onun canı da benim kadar yanıyordu yazdıklarında…
Hiç belli etmedim. Devam etmeye çalıştım olduğu gibi. Doğum günüm yaklaşıyordu. Bana doğum günümde ne istediğimi sordu… Hiçbir şey istemiyorum dedim. Emin misin diye sordu. Sadece ikimiz bir şeyler içeriz dedim.
Akşam bloguna girdiğimde bunları okudum. Bana açılmak istediğini de…
Doğum günüm geldi, heyecandan ve ne yapacağını bilememekten ölüyordum. Gece oldu ve onunla dışarı çıktım. Yürüdük, yürüdük… 
“İçmeyecek miydik?”
“İçersem kötü olabilirdi bugün doğum günün, iyi bitsin.”
“Niye kötü bitsin ki?”
“İçki bu… niye bitmesin?”
Dağıldık evlerimize. Ertesi sabah blogunu okudum her zaman olduğu gibi. Anlatmış her şeyi. Şüpheleneceğimi bile düşünmüş, yazmış.
\
Olmuyor Arda… Olmuyor… Soğuyorum senden. Kabul edemiyorum…
Uzaklaşmam lazım. Belki unutursun beni. Belki değişir düşüncelerin ama ben yanındayken bu mümkün değil.
Yok sayıyorum seni…
\
Emre benden uzaklaşıyor… Doğum gününden beri azaldı görüşmelerimiz… Evime uğramıyor, telefon açmıyor, mesaj atmıyor, dışarı çağırmıyor, sınıfta yüzüme bile bakmayacak…
Yaşamak çok zor… Emre olmadan daha da zor… 
Ben neden böyleyim?
Ben neredeyim?
Nereye gidiyorum
Emre benden uzaklaştı. Sınıfta onu göremeyeceğim yerlerde takılıyor. Yanıma hiç uğramıyor. Günaydın bile demiyor…
\
Annem ve üveybabam her gün kavga ediyor. Aradığım huzuru hiçbir yerde bulamıyorum. Ben neden yaşıyorum…
\
YAŞAMAK İSTEMİYORUM
\
Ben Arda… 17 yaşındayım. 
Türkiye’de yaşayan bir eşcinselim…
Niye eşcinselim hiç bilmiyorum… Bazı şeylerin sebebi yok… Arasan da yok…
Mesela cennet…
Cennet var mı?
Varsa benim için var mı?
Beni kabul etmeyen bir cennet nasıl varolabilir?
Öyleyse cennet yok…
Belki de gördüklerim bir rüyadır.
Bir bakarsın uyanmışım…
\
Ben Emre… 18 yaşındayım.
Arda öldüğünde 17 yaşındaydım. Hiçbir şey anlamayacak bir yaşta. Hala hiçbir şey anlamayacak bir yaştayım… ama anlayabiliyorum.
Ben bir arkadaştan daha fazlasını kaybettim. Acısı büyük, her gün yaşıyorum. Tekrar tekrar yaşayıp, tekrar tekrar öğreniyorum… ve bunu kimse bilmiyor.
Keşkeler boğazımda tükeniyor. Her gece ağlıyorum. 
Ama…
Gerisi gelmiyor işte.
Bilinçliyim fakat çok geç. Bir başkası için de geç olmasın istiyorum. Eşcinsel olmak insanlıktan bir şey kaybettirmiyor. Dini yargıları bir kenara bırakın. 
En yakın arkadaşınız size açılabilir…
Sizden hoşlanmak zorunda değil.
En yakın arkadaşınız sizden hoşlanabilir…
Size tecavüz etmez.
En yakın arkadaşınız ölebilir…
İşte bu, onu size geri getirmez. (kaynak)

Bunu ilk okuduğumda yazının sahibine kurgu mu yoksa gerçek mi olduğunu sordum, kurgu imiş ama bu olmayacak, olmuyor anlamına gelmiyor umarım bazı beyinlerde bazı ışıkların yanmasına vesile olur. Kendisinden izin alarak buraya aktardım emeğine sağlık... 
Okulunuzda veya çevrenizde içine kapanık birilerini görürseniz ya da sizden farklı ona farklı olduğunu hissettirmeyin ilerde aklınız başınıza geldiği zaman o zaman yaşadıklarınız ve yaşattıklarınız için pişman olabilirsiniz ya da empati yapın aynı şeyler size yapılsa nasıl hissedersiniz? Hem kınadığınız şey başınıza gelmeden ölmezsiniz diyor hadisler, çokta güzel söylüyor...
Ogaybende Blog Yazarı

Blog 2. Yaşında




Selam;

Dün itibari ile blogum 2. senesini doldurdu. Ne diyelim vatana millete hayırlı olsun. Blog dünyasına dalmadan önce sınırlı sayıda olan eşcinsel blogları şu anda fazlaca mevcut ve artmaya da devam ediyor. 19 cm lik tarrağım var kim indirmek ister (lool)  vari paylaşımları görünce orada burada; “pek değerli internet kullanıcıları hepimiz böyle değiliz onlar da gay tamam ama biz de gayiz gelin farkımızı gösterelim” dedik ve yola koyulduk (bu dili sevmedim yahu pek bi resmi oldu) öhüm

Bloggerlar olarak kâh başka blogların açılmasına vesile olduk kâh özendirici olduk falan. Özendirici derken eşcinsel olmaya özendirilmek gibi bir durum aklına gelmesin ki yok öyle bir şey şimdi oturup bunu açıklayamam doğum günümü kutluyorum lol :D

Bu süre zarfında 4 Büyük buluşma yapıldı (küçük küçük kendi aralarında toplaşanları saymıyoruz) bu da bloggerlar ve takipçiler olarak aslında ne kadar sosyal bir ortama ayak bastığımızın bir göstergesi. Ben bu buluşmalardan 2. olanına katıldım bilindiği üzere ve bu günün Onur Haftasına denk gelmesi vesilesi ile Onur Yürüyüşüne de katılmış olduk hep beraber sonuç olarak olm en güzel buluşma bizimkisi idi ne İstanbul daki son buluşma ne de İzmir deki hıh :D  Ballandıra ballandıra anlattığımız buluşmalara katılmak için blog açan arkadaşlar bile oldu :D

Başka neler oldu sayın okuyucu; millet blogları sayesinde sevgili buldu hatta bulmakla yetinmedi 2-3 tane bile eskitti ama ben bu süre zarfında ne yaptım :D hiçbir şey ahaha (mesaj alınmıştır umarım tekliflere açığım lol) öhüm ne diyorduk evet bizde bir şey yok :D hemen aç parantez burada suç tamamen kendimde armut piş ağzıma düş stayl oturduğun yerden yakınıp durursan sonuç bu oluyor sevgili okuyucu tüm negatif düşüncelerinizden sıyrılın ve daha sosyal olun söylemek istediklerinizi söyleyin seni seviyorum diyebilin ki ilerde yakınmayasınız her şeyi karşınızdakinden beklemeyin armudun sapı üzümün çöpü demeyin (sosyal mesaj kısmı bitti tamam :))

Blogum 1 e 1 kopyalanmak suretiyle başka blog adı altında servis edildi neyseki o işi çözdük bir diğeri ise yine yazıları copy - paste edip farklı bir ortamda paylaşma olayı oldu ki ne bir kaynak ne bir izin hiç bir şey yoktu falan. 

Sonuç olarak;

Takipçilerime ve yorumcularıma teşekkür ediyorum, 

Umarım her daim uzun soluklu olur...

Kullandığım Arkaplan Resimlerimi
Avatarlar

Ogaybende Blog Yazarı

Portakal ve Soğan



Slm;
nbr?
nerden?
arayış?
a/p?

o.O

pardon sayfaları karıştırdım ahaha evet şimdi size Portakal ve Soğan ile eşcinsel olmaktan nasıl kurtulursunuz onu anlatıcam -lol- buyrun bu traji komik yaşanmış olayı arkadaşımızın kendisinden dinleyelim;

___

Blogunu uzun zamandır takip ediyorum. Yazılan hikayeleri okuyorum ve okuduğum hikayelerin çoğunda kendimi buluyorum. En azından o hikayeleri okurken kendimi yalnız hissetmiyorum. Ve bu yüzden bende başımdan geçenleri anlatmak istiyorum. (teşekkür ederim)

Ben -iç anadolunun küçük bir ilinde- yaşayan 18 yaşında bir eşcinselim. Eşcinselliği kendi içinde kabullenmiş ama kendinden başka da kimseye söyleyememiş bi korkağım. (korkak olmakla alaksı yok lütfen :/) Bu korkaklığın bir sürü nedeni var. Ailem, yaşadığım şehir, arkadaşlarım... Ah keşke diyorum anlayışlı bi ailem ve arkadaşlarım olsa da açıklayıp kurtulsam, istediğim gibi yaşasam.. Ama ne yazık ki babam belkide dünyanın en sert adamlarından biri. Öyle klasik dışı sert ama kalbi  yumuşak olanlardan da değil. Bildiğin taş kalpli, işkoliğin teki. Aklı fikri çalışmak, iş iş iş... Ailesini unutmuş bencil pisliğin teki. Annem desen bildiğin şakirt. Bi ablam vardı beni anlayabilecek ama oda yurt dışında eğitimde. Ve bu küçük şehirde gay olmak inanılmaz derecede zor. Hele bide lisede okuyosan... Zaten burada çok az sayıda lise var. Eesi bu liselerde de o kadar çok dedikodu dönüyo ki gay olduğumu asla söyleyemezdim. Ama o zor geçen lise yıllarında artık içim içimi yemeye başlamıştı. Kendimi çok yalnız hissediyodum. Defolu gibi, üretim hatası gibi, tanrı tarafından cezalandırılıyomuş gibi... Hep sordum kendime "neden ben? (inan bu soruyu hepimiz o dönemlerde soruyoruz) Bu benim kaderim mi yoksa Allah benim sabrımı mı sınıyo? yoksa bu gaylik kurtulmam gereken bi illet mi?" Aylarca yıllarca hep düşündüm. Bu gaylikten kurtulmak için yapmadığım kalmadı. Düşünün, tanrıya inanmayan ben namaz bile kıldım :D :D Tanrı varsa bile ondan nefret eden ben ona dua ettim... Beni böyle yaratana dua edecek kadar çaresizdim. en sonunda dayanamayıp bizimkilerden habersiz piskoloğa gittim. Ve gay olduğumu ilk o pikolog bayana söyledim. Üzerimden bi yük kalktığını hissettim. Nedense bi anda rahatladım ve en azından haftada bir saatliğine özgürce gay olduğumu bilen biriyle konuşabileceğime sevindim. Tabi o kadının beni intihara sürükleyeceğini bilseydim asla gay olduğumu söylemezdim. 

 İlk seansımız da piskolog kadın bana şöyle bi baktı ve "yakışıklısın, sempatiksin bunlar bi çok insanın sahip olmak istediği şeyler. Hiç kendine aynada baktın mı? Sarı saçlar, yeşil gözler, güzel bi fizik. Ayrıca anlattığına göre popülersin de. Neden gay oldun ki?"  o an kadının bu sorusuna çok şaşırdım. "Pardon ama gay olmayı ben seçmedim. Bir çok kızla ilişki yaşamaya çalıştım ama olmuyo işte ben erkeklerden hoşlanıyorum. İnanın bana eğer bu seçim hakkı elimde olsaydı gay olmayı asla seçmezdim" dedim. Kadın bana küçümser gibi baktı ve "en sevdiğin meyve ne" diye sordu. Bi anda konu değiştiği için çok şaşırdım ve "portakal neden sordunuz?" dedim. Ama kadın beni hiç takmadan "yemekten hiç hoşlanmadığın bişey var mı?" diye devam etti. Ee bende cevap olarak "soğan" dedim. Kadın elindeki dosyayı kapatıp "Bu günlük bu kadar bi daha ki seansa gelirken bi tane portakal ve soğan getir" dedi. Şaşırmıştım. Portakal ve soğanla ne yapacağını bilmiyordum. Ama yinede içimde garip bi duygu vardı. Sanki içten içe beni tedavi etmesini istemiyordum. Neden bilmiyorum ama eşcinselliğin tedavisinin olmasını istemiyorum... Ne kadar ilginç. Neyse işte bi dahaki seansa bir adet portakal ve soğanla gittim. Kadın portakalı ve soğanı önüne alıp parmağıyla portakalı işaret etti. "Bu portakal. En sevdiğin meyve. Bunu yemekte özgürsün ama eğer bunu yersen hayatın boyunca mutsuz olacaksın. Çünkü bunu yemek yanlış, doğru değil, günah ve kabul edilemez. Her ne kadar bundan alacağın zevk fazla olsa da sonuçları çok büyük. O yüzden portakal seni ve gayliğini temsil ediyor" dedi. bense şaşkınlıkla olayı nereye bağlayacağını bekliyordum. Benim tepkimi takmayan kadın diğer eliyle soğanı gösterdi ve "bu soğan. Soğan yemekten hoşlanmıyosun. Ama eğer soğan yersen  hayatın istediğin gibi olacak. her ne kadar sevmiyorum desende elbet bi gün alışacaksın. Ve hayatın boyunca mutlu yaşıyacaksın. Gerçek bir erkek olarak, babanın ve evleneceğin kadının gururu olarak, adam olarak yaşıyacaksın. Karar sana kalmış. Portakalı yemek yoldan sapmaktır. 3 dakikalık zevk için haram ve günaha yönelmektir. Ama soğan yemek seni mutlu kılar. Hayatının güzel ve şerefli geçmesini sağlar. Gerisi sana kalmış." dedi ve çok bilmiş bi tavırla gözüme baktı. Bense gerçekten şaşkındım. ve işin garip tarafı bi an gerçekten soğan yemeyi istedim. Kendi kendime "katlanırım yeter ki şu defolu yaratılmış duygusundan kurtuluyum" dedim. Sonrada kadına bakıp "soğanı seçiyorum" dedim. Kadın gülümsedi ve "al ozaman yemeye başla" dedi. Bi an neye uğradığımı şaşırdım "cidden soğanı çiğ çiğ yiyecek miyim?" diye sordum. Oda "evet, bundan sonra her seansımız da bir soğan yiyeceksin. Bak gör nası da alışıyosun soğana" dedi. Ve ben umutsuzca soğanı yemeye başladım.


Tek kelimeyle iğrençti. hala 1 ay boyunca bu saçma sapan, salak yönteme nasıl inandığıma şaşıyorum... 1 ay boyunca o soğanları yedim. Daha da tiksindim. soğanı yerken midemin bulantısından gözlerim doluyodu. Geceleri soğanın o üzerime piskolojik olarak sinen kokusu yüzünden kusmaktan  bi deri bi kemik kalmıştım. Ne uyku düzenim vardı, ne yaşama enerjim. Artık iyice çökmüş durumdaydım. İşin kötü tarafı bu s**ktiğimin yöntemi hiç bi işe yaramıyodu. hala gaydim hala en yakın arkadaşıma umutsuzca aşıktım. Hala gay olduğumu saklamak için çıktığım ve üzdüğüm kızların vicdan azabını çekiyodum. Hala gay içerikli dizi olan glee'yi ve ordaki gay karakterlerin aşklarını izleyip ağlıyodum. Hala yatmadan önce tanrıya küfür ediyodum beni böyle yarattığı için... Ve sonuç olarak 10-12 kio vermiştim. Uykusuzluk çekiyodum. Depresyondaydım. Artık hayata dair içimde hiç bişey kalmamıştı. Kafamdan geçen tek düşünce şuydu "neden ben?" Sonunda daha fazla dayanamadım ve evdeki ilaç dolabında ne bulduysam içtim. Ama işte dediğim gibi korkağın önde gideniyim. Ölmekten korktum. "peki ya sonra" düşüncesinden korktum. Ve korkaklığım sayesinde hayattayım bu satırları yazıyorum.

Sonra ne oldu diye sorcaksınız sanırım. Anlatıyım sonra ne olduğunu. Aslında o soğanları piskolog kadının kıçına tek tek sokmak istiyodum ama yapmadım. Kendisinin işinde berbat olduğunu söyledim ve bi daha da gitmedim. Tekrar kilo aldım ve eski fiziğime kavuştum. Saçlarımı uzattım. Okulumuzun müzik grubuna katıldım. Ve liseyi zorda olsa bitirdim... Artık reşitim ve üniversite sınavına hazırlanıyorum. Gay olduğumu hala kimse bilmiyo. Hala en yakın arkadaşıma aşığım. Hala glee izliyorum (Klaine <3 <3) ve hala tam bi gayim. Ama artık eskisi kadar umutsuz değilim. Çünkü bi gün gerçekten mutlu olacağıma inanıyorum. Umarım bu yazıyı okuyanlarda umutlarını asla kaybetmezler. Çünkü biz defolu değiliz. Aslada olmucaz. Aksine tüm mükemmel insanlar gay tıpkı senin, benim ve bizim gibi ;) 

___

Öncelikle bu içten ve akıcı yazın için teşekkürler, Eşcinsel olarak en büyük sıkıntımız, her fırsatta söylediğim gibi kendimizi kabullenme aşamasında. En büyük derdimiz kendimiziz. İç dünyamız, kavgalarımız, neden benlerimiz, sonu gelmeyen bir döngü içerisinde yuvarlanıp gidiyoruz taa ki kendimizi kabullenip ben buyum arkadaş diyene kadar. Sen bunu başarmışsın inan şimdi eskisine göre daha rahatsındır. Yaşadığın içsel çatışmaları inan hepimiz bir dönem yaşadık :)


gelelim intihar olayına ki bu iradesiz insanların seçeneği bir daha duymayalım lütfen aklının ucundan bile geçmesin.

piskologa gelirsek ne kadar geri zekalı homofobik ve bilimden uzak birisi ile karşılaşmışsın yahu sen portakal ve soğanla katıldığın seanslar traji komik gülsek mi ağlasak mı bilemedim valla :)

Ne yalnızız; Ne de yanlış...
Ogaybende Blog Yazarı

Gayler Kızları Sevmiyor mu?




merhaba ogaybende :)

ben t. nette öle dolanırken ordan oraya atlarken birden gaylar ile ilgili yazılarını gördüm.
benimde uzun zamandır gay birine sorularım vardı. sizleri anlamak adına daha doğrusu gay travesti lezbiyen. Ama çevremde hiç gay tanıdığım yok arkadaşlarımın var ama onlar bayanları sevmiyormuş diye kimse benimle konuşmadı.


Bunuda anlamış değilim beni tanımadan benimle tanışmak istemediler. Oysa ki ben onlarla dalga geçmicektim sadece sohbetti amacım, çünkü ben bir bayanım gayları anlamak istiyorum. Toplumun onları dışladığı gibi dışlamak değil yanında olmak istiyorum hepsi buydu.
Sanırım onlar dışlanmak dalga geçilmek istiyorlardı.

Ben blogunda fazla gezemedim direk mail atıp sormak istedim sana yazmak zor gelirse kopyala yapıştır yapabilirsin (cevap vericeğini umuyorum)

1. sorum nasıl anladın gay olduğunu kaç yaşındaydın neler hissettin yada nasıl hissediyorsun kendini


2. sorum nerde yaşıyorsun  yaşadığın yerde nasıl tepkiler alıyorsun (olumsuz olduğunu düşünüyorum toplumumuz malum)   eğer olumsuzsa bu sana kendini nasıl hissettiriyor kendinden utandığın oldu mu yada inkar ettiğin.


3.sorum gerçekten bayanları sevmiyor musunuz? öyleyse çok üzülürüm :( çünkü ben seviyorum gayları samimi ve içten geliyorlar bana.))

sorularım bu kadar.umarım her şey dilediğin gibi gönlünce olur. Cevap verebilirsen gerçekten çok sevinirim. Ha dersen ki bunları niye merak ediyorsun neden anlamaya çalısıyorsun (soracagını pek sanmıyorum) ilerde kitap yazmak istiyorum ve bu yüzden soruyorum.


---

demiş mailinde arkadaş ben kendisine mailden cevap yazdım, cevabı buradan da paylaşıyorum; belki sizin de sorulara katkıda bulunacağınız kısımlar olabilir ;)

---


Merhaba T;

Bayanları sevmiyormuş tanısı da nereden çıktı :) Kızlar ile elbette arkadaşlık ediyoruz bence yanlış düşünmüş arkadaşların. Gelelim sorularına ve cevaplarıma :)

1. nasıl anladın diye bir şey yok aslında, zira "sen nasıl heteroseksüel olduğunu anladın" diye sormak sana ne kadar gereksiz gelirse bize de öyle geliyor. Zamanla bir erkekten hoşlandığımızı farkettiğimizde önce kendimizle çatışıyoruz bunun sebebi ise tamamen öğretiler, çevre vs. sorunun kendimizde olduğunu düşünüyoruz ve içimize kapanıyoruz daha sonra içsel kavgalar geliyor önce kendini sorumlu tutma sonra sorumlu birini arama en sonunda ise kendinden nefret etme. Zamanla bu duygularının normal olduğunu aslında anormal olan sana öğretilen kalıplaşmış öğretilerin olduğunu anlıyorsun ve dünyada tek olmadığını. O zaman tekrar içsel hesaplaşmalar başlıyor ve en nihayetinde "ben gayim arkadaş" dediğin zaman olay bitiyor. Aslında en zorlu kısım bana göre; aile çevre ve toplumdan ziyade kendi içinde yaşadığın sıkıntılar, buhranlar, çatışmalar vs. Bundan şunu çıkarmalıyız ki aslında bizim sıkıntımız çevremiz ile başlamıyor ilk önce kendimiz ile başlıyor. Sonrası ise malum toplum ve normları! işte.

2. Yaşadığım yerin önemi yok. Türkiye de veya Dünya da eşcinsel bireylere olan tepkiler değişmiyor. Lakin İstanbul - İzmir - Ankara gibi büyükşehirler diğer şehirlerimize göre daha rahat ortamlar diyebilirim. Kendi adıma söyleyecek olursam ben hiç tepki almıyorum çünkü eşcinsel olduğumu haykırmıyorum :) 

Burada şöyle bir ikileme düşüyoruz aslında 1. si ben eşcinselim ve bir erkekten hoşlanıyorum bunu başkalarının bilmesine ne gerek var benim yatak odam beni ilgilendiriyor, heteroseksüeller ben kızlardan hoşlanıyorum diye haykırıyorlar mı ki diyoruz diğer taraftan ise neden sevgilimle el ele dolaşamıyoruz diye isyan ediyoruz bunun için ise görünür olmak lazım diyoruz, bizleri tanıdıklarından dolayı aslında ucube olmadığımızı anlarlar diyoruz yani çıkmaz bir sokak diyelim. 

3. Bayanları sevmiyoruz diye bir şey yok, neden sevmeyelim ki bir çok kızın en iyi kankası bir eşcinsel olabiliyor mesela :) Bayanlar cinsel yönden çekici gelmedikleri için onlarla sevgili olamıyoruz, (bu kadar basit lol :D) (tek derdiniz sex mi yani demeyin insanoğlunun en temel şeysi o zaten her şeyin başı sex lol :D insanlığın bile hahaha) öhüm ne diyorduk bayanlarla ve erkeklerle sevgili olabilenlere de malum biseksüel deniyor.

* dilersen bu mailini blogumda yayınlarım yorumlar kısmına da ilginç cevaplar gelebilir :)

diye de cevap verdim naçizane. 

:)
Ogaybende Blog Yazarı

Ben Eşcinselim Anne




"Merhaba anne... 

Dünyaya geldiğimde ne kadar sevinmiştiniz kimbilir, size MERHABA diyemesem de... Babam da çok sevinmiş, kurban kesmiş oğlu oldu diye, sen söylemiştin bunu bana, babam sevmez ya duygusal görünmeyi, o yüzden söylememiştir, yine de bir kez ondan da dinlemek isterdim... Kendimi şanslı hissettim hep, sizin gibi ailem olduğu için, SEN, BABAM ve ABLAM... İnsanın ailesini seçme olasılığı yok, şanslıyım sanırım... Kötü günlerimiz de olmadı değil, olmalıydı da iyi günlerin kıymetini anlamak adına. Baktığım da geriye, mutluydum sizinle... Belki fark-etmişsinizdir eski Mert olmadığımı, artık o çılgın, deli-dolu, hayatı umursamayan Mert yok, o gitti, belki bunu ergenlik dönemime bağlayabilirsiniz. Her gençte olurmuş ya... 

Bilmiyorum anne, ne diyeceğimi, biliyorum da aslında bulamıyorum nasıl söyleyeceğimi, belkide söylememeliyim... Çok savaş verdim anne, kendimle... Pazar günleri mutlu kahvaltılarımızda, balkon sefalarımızda, bir filme kilitlendiğimizde... Her zaman, her yerde savaşıyordum ben, bilmiyordunuz. O kadar kolay değil dile getirmek, onca iç savaşların kolay olmadığı gibi, inan bana susmak da kolay değil... Bakışlarınızı kaçıracaksınız belki benden, sarılmak bile gelmeyecek içinizden, iğreneceksiniz, belki aynı evde yaşamak istemeyeceksiniz benimle... Boynunuzu eğdirecek her zaman gurur duyduğunuz, övündüğünüz oğlunuz... Ben bir EŞCİNSELİM anne... 



Anneeee n'olursun öyle anlamsız bakma yüzüme, ağlamaya başlama yine, beni dinle... Daha çok küçükken farkına vardım aslında, o zamanlar ne demek olduğunu bile bilmiyordum hiçbir şeyin,  oyunlardan ibaretti hayat benim için. İlkokulda sıra arkadaşımdan hoşlanmak bana da garip gelmişti biraz aslında ama çok da ayırt edemiyordum hislerimi. 

Hayır annee saçmalama, o yaşta ne yaşayabilir ki insan, yaşamın ne olduğunu bile idrak edemezken... O zamanlarda futbolu sevmezdim, belki de beceremediğimden. Oturmalara gittiğimizde ailece, senin yanında olmayı yeğlerdim, en çok da seni severdim... Belki de budur sebebi ilk sana söylemek isteyişimin... Ben büyüdükçe büyüdü içimdeki duygular, korktum büyümekten de, hep çocuk kalmak isteyişimin sebebi bayram harçlığı almaktan ziyade buydu belki de. Neden diye çok sordum kendime, neden ben böyle hissediyorum diye... Küçük ve masumane temaslar da yaşadım arada sırada. Aşk değildi belki ama cinsellik de değildi... Kimsenin iğrenç tacizlerine maruz kalmadım, böyle bir şey geçmesin aklından. Çünkü çok kızıyorum bu durumu aptalca sebeplere bağlayan insanlara... Çok düşündüm... Gecelerce... Ağladığım da çokça... Odama geldiğinde gördüğün zamanlar da olmuştu ağlarken, sormuştun ya sebebini, işte biliyorsun artık... Neden ben anne? Ben bulamadım sebebini, neden ben??? 



Bir Zeki Müren var sanırdım, bir Bülent Ersoy, bir de ben... Zaten ne kadar büyük bir dünyam vardı ki? Hayır anneee... Tabi ki onlar gibi değilim, ben o zaman öyle sanmıştım diyorum sadece... Şimdi mi? Şimdi mutlu olmaya çalışıyorum anne... Nasıl mı? Onu ben de keşfedemedim henüz... Artık kabul ediyorum kendimi, ben eşcinselim... Senin beni kabul etmeni bekleyemem, benim bile kendimi kabullenişim yıllarımı almışken. Ama beni yargılama anneciğim ne olursun, yada yargıla ama öyle bakma, ağlama... Kıyamam sana... Sevdim anne... Çok sevdim... Söyleyemedim... Hep içimde yaşadım aşklarımı, hep korkarak, çekinerek, sanki her an biri anlayacakmış gibi paranoyak yaşadım. Kendimden korktum, hislerimden ve herkesten... Sevip de söyleyememek ne tür bir şeydir belki bilmezsin anne, ben biliyorum çok kötü bir şey. Söylesem daha da kötü... 



Sonra benim gibi olanları duydum, görmek istedim. Gördüm anne... Benim gibi değillerdi... Gittiğim yerde bulamadım kendim gibi birilerini, ama olduğuna inandım en azından... Aşık oldum anne, bu sefer belli ettim de, ama o benim gibi sevmemiş beni masumane, SEV-iştik anne... Kökünde sev-mek fiili vardı diye seviştim... Baktım ki sevgili değiliz, beni sevgili olarak görmedi, göremedi anne. Kadınlar sevilirmiş sadece, erkekler severmiş. Ben de sevmiştim oysa... O zaman anladım ki sevmeler de başka başka... Benim gibi seven birini bulmak istedim... Hep aradım anne... Mutlu olmak istedim ben de... Hep gizlenerek, hep korkarak, hep kaçarak yaşadım. Nasıl imrendim elele gezen sevgililere, belki benim gibi sevemezlerdi ama benden daha mutlu görünüyorlardı. Ben hiçbir zaman sevgilimle elele gezemeyecektim onlar gibi. Ve pazar kahvaltıları, ve balkon sefaları... Ve bana doğumuyla MERHABA diyen, uğruna kurban keseceğim bir evladım olmayacak hiçbir zaman. Evet, olabilir, pes ederim belki ben de birgün aşk arayışında, bir kurban seçerim kendime, evlenirim. Baba olurum, eğer istersem olur, ama ben olamam o zaman... Bekleyeceğim anne, arayacağım, elbet birgün beni gerçekten çok seven bir erkek bulacağım... Neler çıkıyor insanın karşısına bir bilsen... Doğru insanı bulabilmek adına yanlış insanlarla oturup çay içiyorum bazen, hep aynı sorulara cevap veriyorum... Ve hep aynı insanlar yudumluyor karşımda çayını, kalkıp gidiyorum. Üzülüyorum, umudum kırılıyor, ama bekliyorum... Bazen tamamdır işte budur diyorum, yüreğim kıpr kıpır oluyor, bir adım atıyorum, o da bir adım atıyor, bedenlerimiz buluşunca, bir daha aramıyor... O kadar çok pislik var ki anne, duygularımla oynanıyor, onlardan tiksiniyorum anne, kendimden de... Belki de artık sen de benden tiksiniyorsundur... Yaşamak istiyorum anne, mutlu yaşamak, özgür olmak herkes gibi... El ele tutuşup gezmesem de olur, kimse görmeden de tutabilirim elini, yoksun hissetmem kendimi... Bir de diğerleri çok üzüyor beni... Eşcinselliğin ne demek olduğunu bilmiyorlar, benim neler hissettiğimi, içimde ne savaşlar yaşadığımı zamanında. 

Ne zaman seçtin diye soruyorlar... 
Neyi diyorum, eşcinselliği mi? 
Bu bir seçim midir sence anne? 
Neden seçtim ki o zaman? 
Ne zaman seçtim? 

Ben hatırlamıyorum şıkları. Bizlere hakaret ediyorlar, bizleri kullanıyorlar, bizleri dışlıyorlar, bizlerle alay ediyorlar, bizleri öldürenler de var... Bu bir seçimse eğer, ben niye bu hayatı seçeyim ki anne? Benim ne zorum var mutlulukla? Ağlama n'olursun anne, ben ağlarım... Sen bana bakma... Bizler iki çeşitiz, ağlatanlar ve ağlayanlar... Ben ağlayan olmayı seçtim anne, aşkı aramayı seçtim... Hiç mi bulamadın be oğlum dersen bana, bulduysam da kaybettim... Ama yılmadım birgün ben de aşkı bulacağım anne... 

Ben Aşkı Arayan Ama Bulamayan Gay'im anne..."

--

demiş "alıntıladığım" mektuptaki arkadaş. Mektubun sahibi kimdir ilk nereden servis edilmiştir bilemiyorum, belki bir çoğumuz da netten gördük ve okuduk. Kimine göre acitasyonu çok, kimine göre ise eksikte gelebilir lakin şu bir gerçek ki, yazdıklarının bir çoğu bizi anlatıyor ve çoğu ayrıntının altına çekinmeden imzamızı atabiliriz diye düşünüyorum. Bu mektubun kaynağını araştırırken nette diğer platformlarda da paylaşıldığını gördüm. Bu paylaşıma karşı nasıl yorumlar geldiğini merak edenler için;

Link 1
Link 2
Link 3

Tahmin edeceğiniz üzere çoğu zırvalamış, çoğu hak vermiş kimi saygı duyarım demiş kimi "yanıma bile sokmam ağa" demiş ki adamın beyni kafadan grindr demek ki pat biliyor kimin eşcinsel olup olmadığını lol :D 

kimisi günah demiş sonrada "olm ben bu hafta sonu kerhaneye gidicem len yeni birisi gelmiş öyle diyolaaa oradan da alırız biralarımızı ohh misss hee olm sen geçen sevgili ayağına takılıyorum lan yatağa bi atayım işim olmaz bi daha diyodun ne oldu hacı senin iş" demiş ki tırnak içindekilerini ben yazdım ironiye geel :D (beyni idrak ederse tabiisi)

vs. vs. dayanamayıp içlerinden alıntıda yapayım da tam olsun :D

--


Önüne gelen kızı kandırıp yatağa atan, insanların duygularını sömürüp tek derdi sex olan; ama iş lafa gelince mangalda kömür bırakmayan -delikanlı geçinen- bir erkeğin yerine bir eş cinselin arkadaşlığını yeğlerim. Onların cinsel tercihleri belki birçok erkeğin ya da kızın miğdelerini bulandırabilir. Ya da bir erkeğin yaradılışındaki doğal haşinliği ve gücü dışarıya yansıtamamaları,bünyelerinde bulunduramamaları, daha nazik ve kadınvari yumuşak tavırlar sergilemeleri diğer erkekler açısından hoş karşılanmayabilir. (belli kalıplarda dar düşünce)

Ben böyle bir insanla o kadar da dostluk kuramam mesela. Yani bir içki masasına oturmuşsun elinde rakı 

' Ulan bu kız milletini anlamak ne zor şey! '' diye dertleşirken karşıdaki insanın 
'' Ay canım neden öyle düşünüyosun yhaa,üzme kendini o kadar .'' deyip dizlerini çaprazlayıp yanına otursa '' Hayırdır gardaş der insan ister istemez. (lool)

Erkeğin metabolizmasında haşinlik vardır, erkek kuvvetli olandır,sert olandır,güçlü olandır. O yüzden söz konusu cinse sahip olan kişilerin yadırganmaları onların canını sıkmamalıdır. Gerçi onlar bu yadırgamayı anlayışla karşılayacak kadar da düşünceli insanlardır. Çok ince düşünürler,kibardırlar; güzel yemek yaparlar
Var benim sınıfımda birkaç kişi öyle... Az çok tanıyorum kişiliklerini ;hatta melek gibidirler. İçlerinden bana da sarkan oldu; ama pek yüz vermedim (zaten tüm eşcinseller erkek olsun soluk alsın yeter kafasındadırlar ve hep sarkarlar sana da ondan sarkmışlardır kesin -yersen- ya da arkadaş erkekler bile bana dayanamıyor kızlar aldınız mı mesajı kafasında lol)

Ben de bunu sevmiyorum işte, o kadar duygusallar ki, azcık hallerinden anlasan biraz nazik davransan şıp diye aşık oluyorlar.Belki de toplum geneli tarafından bu tarzda ilgiye pek alışkan olmadıklarından kaynaklanıyor bu.

Hakikaten de onların da sapıtığı var,ilişkisini yalnızca duygusal boyutta yaşanı var... Onları,yine onların arasındaki herhangi bir kötü karakterle genelleyip eşleştirmek yanlış olur. Bilmiyorum benim tanıdıklarım temiz yürekli insanlardı. Azcık başın sıkışsın hemen yardıma koşarlar,paraya pula tamah etmezler falan..
Neyse çok uzattım asıl söylemek istediğime geleyim
Erkekliğin,delikanlılığın temel ölçütü kızlara ilgi duyacak metabolizmaya sahip olmak değildir. Zeki Müren' e işi gereği giymiş olduğu parlak sahne kıyafetleri neticesinde t,p dediler,gay dediler,şu dediler bu dediler...
Zeki Müren,nişanlısı öldükten sonra hiçbir kadınla birlikte olmayacağına yemin etmiştir. Bu kadar sevdasına sadık bir insan. Erkeğim diye geçinen kaç delikanlı böyle bir erdemli tavrı ve kararlılığı sergileyebilir. İşte bana göre de asıl delikanlılık ve erkeklik budur.
Ha şunu da ekleyeyim: Kuşum Aydın,Fati Ürek ve Ajdar'ı bu söylediğimin dışarısında bırakıyorum (demiş şurada)

...
Ogaybende Blog Yazarı