Bu site yetişkinlere yönelik bilgiler içermektedir. 18 yaşından küçükler için uygun değildir.

Susturulmak




Etrafı çakallarla ve aslanlarla dolu olan bir ceylan ne kadar özgür olabilir ki...

bakalım ne kadar özgür olabiliyormuş;

___

Herkese selam. Ben iç anadolunun küçük bir şehrinde yaşayan 18 yaşında bir eşcinselim. Yaklaşık bir hafta önce beni ve hayatımı mahveden iğrenç bir olay yaşadım. Ve anlatma ihtiyacı duydum. Belki okuyanlarda bu olaydan kendilerine bir şeyler çıkarabilirler. Çünkü ben bu olaydan o kadar çok şey çıkardım ki… İnanın 1 haftadır geceleri bunu düşünmekten uyuyamıyorum. Bazen kendimi bayılacakmış gibi hissediyorum. Ama kendim ve sevdiklerim için ayakta durmaya çalışıyorum.

Ben eşcinsel olduğumu kabulleneli çok oldu. Kendimle barışıktım, “neden böyleyim? Neden ben?” sorularıyla dolu dönemi atlatalı çok oldu. Ama bazen insanın başına öyle şeyler geliyor ki sizi bir anda o döneme sürüklüyor.

 Yaşadığım şehirde kendimi daha iyi hissedebilmek için kendime çok yakın gördüğüm kişilere eşcinsel olduğumu açıkladım. Önce piskoloğa, daha sonrada ablam ve birkaç arkadaşıma. Ve açıkladıktan sonra o kadar rahatladım ki… Neden daha önce açıklamadığımı düşündüm. Sonra nedenini buldum. Korkuyordum, kaybedilmekten, dışlanmaktan, görmezden gelinmekten… Ama daha sonra yakınımdakilerin beni ben olduğum için asla yargılamayacağını düşündüm. Haklıda çıktım. Gayet normal karşıladılar. Hatta en yakın arkadaşım “zaten biliyordum. Senin söylemeni bekledim” dedi. O kadar rahatladım ki… Sanki üzerimden tonlarca yük kalkmıştı. Ferahlamıştım. Ve bu ferahlamanın sonucu olarak kendime ve esas kimliğime olan güvenim arttı. Yaşadığım şehre fazla gelecek olan, ama yapmayı deli gibi istediğim şeyleri yapmaya başladım. Çekmecemden rengarenk, benekli ve pötikareli papyonlarımı çıkardım. Tonlarca para verdiğim ama utandığım için kullanamadığım fazla gösterişli mp3 kulaklığımı çıkardım. Bir sürü renkli pantolon aldım. Renkli bez ayakkabılarımı da unutmayalım. Ve kendime duyduğum özgüvenin sonucu olarak yaşadığım küçük şehre aykırı bir kişilik yarattım. Ucu belime kadar gelen kukuletam, renkli ayakkabılarım ve pantolonlarım, papyonlarım ve kulaklığım… Artık yolda yürürken yeterince dikkat çekiyordum. Yakınımdakiler bu değişime memnundu. Hatta bu tarzın bana çok yakıştığını söylüyorlardı. Özellikle gömleğimin yakasında buse gibi duran o küçük papyonlar… Ama tabiî ki buna karşı çıkan yakınlarımda oldu. En basit örneği en yakın arkadaşım. Burada ismini vermek istemiyorum. O yüzden ondan bahsederken “Aiden” diyeceğim. Çünkü izlediğim bir dizideki karakterin ismi. Kendisi ona çok benzer. Aiden bu yeni tarzımdan hiç memnun değildi. İlk başlarda beni olduğum gibi kabul etmediği için ona kızıyordum. “Beklide beni kıskanıyor” diyordum. Çünkü bir buçuk yıldır uzattığım sarı saçlarımla birleşen bu tarz beni gerçekten çok tatlı gösteriyordu. Ama o kadar budalaydım ki aslında Aiden’ın beni korumak için yaptığını anlayamamıştım. Ee başına gelmeden bazı şeylerin doğruluğuna inanmak istemiyor insan. Neyse işte ben bu tarzımla yarım yıl dolandım. Eşcinsel olduğumu bilen dostlarımla gayet mutluydum. Ve geçen hafta eşcinsel olduğumu açıkladığım diğer dostumla çarşıya çıktık. O dostuma da “sakat” ismini takmak istiyorum. Çünkü dediğim gibi isim vermek istemiyorum. Ona sakat dedim çünkü sağ kolu benim sayemde bayağı bir şişti. 


Biz sakatla çarşıda dolanırken 2 tane çocuk kolumuza girdi ve bizi biraz daha tenha bir yere sürükledi. İkimizde korkmuştuk. Başımıza bir şeyler geleceğini tahmin ediyorduk. Ama ben açıkçası “en fazla para isterler” diye düşünmüştüm. Ama yanlış düşünmüşüm. Onların tek amacı benim gibi bir ipneyi pataklamaktı. Hatta ellerinde gelse bıçaklamak… Bunlar bizi tenha bir yere çekince çocuklardan biri bana baktı ve “ne bu tip! Sen kimsin şehrimizi kirletiyorsun” dedi. Tabiî ki bu kadar kibar söylemedi. Bunu söylerken bayağı bir küfretti. Tabi biz ikimizde şaşırmıştık. Ama daha şaşkınlığımız çocuklardan birinin bana yumruk atmasıyla şoka dönüştü. Yumruğu enseme geçirince benim gözler kararmaya başladı. Kendimi korumak için geri çekildim. Ama sakat benim kadar şanslı değildi. Kafayı yeğince yerde buldu kendini. Çocuklardan ikisi arkadaşımı tekmelerken biride beni yumrukluyordu. Kendimizi savunmaya çalıştık ama çocuklardan birinin bıçakla üzerime geldiğini görünce tek çare olarak kaçmaya başladık. Kaçarken bir polis arabası gördük. Yanına gidip yardım istedik. Ama saolsun polis amcamız “ben napıyım. Gidin merkeze oraya sığının” dedi. Şaşırmaya bile vaktimiz olmadığından polisi bırakıp merkeze doğru kaçmaya başladık. Polis merkezine girdiğimizde çocuklar kovalamayı çoktan bırakmıştı. Ama benim kalbim korkudan hala deli gibi atıyordu. Polis merkezine gidince olayı ayrıntısıyla anlattık. Ailelerimiz geldi. Hastaneden darp raporu aldık ve ifademizin alınması için tek tek sorguya çekildik. Önce sakat girdi içeri. Sonrada ben. Polis bana küçümser gibi baktı ve “arkadaşının dediğine göre senin tipin yüzünden kavga çıkmış” dedi. Kafamı bile kaldırmadan “evet” dedim. “ee sende niye böyle giyiniyorsun bu şehri bilmiyor musun?” dedi. Ve işte ikinci bir polis kazığı. Çocukların bize saldırmasına değil de benim giyimime suç atmıştı. Zaten vicdan azabından kızaran kalbim iyice yanmaya başladı. Sakince ifademi verdim ve babamın “ben sana demedim mi! Ben sizin yaşlarınızda olsam bende döverdim seni! Hayır, madem şu tipi korumak için inat ediyorsun bari birkaç yumrukta sen atsaydın. Gidip birde dayak mı yedin? Tüü sana!” gibi söylemlerini dinledikten sonra. “bir şeyim yok. Sen eve git ben buradan dershaneye geçeceğim” deyip çıktım polis merkezinden. Benim yaptığımı sakat da yapmış. Elindeki soğuk bir meyve suyu tenekesini gözüne tutarak yanıma geldi. Sakat’a şöyle bir baktım. Gözü şiş, dudağı patlak ve sağ kolunu oynatamıyor bile. “Yapma şöyle evine git zaten kötüsün bir de şu soğukta dışarıda durma” dedim. Ama beni dinlemedi “Aiden’ı arayalım biraz konuşalım” dedi. Bende kabul ettim ve tüm bakışların üzerimizde olduğu bir cafeye geçtik. Yaklaşık bir yarım saat sonrada Aiden hışımla içeri girdi. Önce bana bir baktı. Bende pek bir şey yoktu. Yüzüme darbe almamıştım. Üzerimdeki kalın kaban ise diğer darbeleri engellemişti. Ama Aiden’ın gözleri Sakat’a kayınca yüzü öfkeyle gerildi. Yanımıza oturdu ve “neden beni aramadınız! Adam toplar gelirdim” gibi şeyler söylemeye başladı. Ama ne Sakat’ın nede benim aiden’ı dinleyecek halimiz yoktu. Sakat’ın vücudu zarar görmüştü. Benim ise ruhum, kalbim… Ve tam “sanırım bu gün daha fazla üzülemem” derken Aiden’dan gelen sözlerle elektrik çarpmışa döndüm. “Sana kaç kere dedim şu hareketlerini bırak diye. Nerde yaşadığımızı bilmiyor musun? Başına elbet gelecekti böyle bir şey. Ama sayende başına geleceklerin hesabını Sakat çekti!”


Aiden’dan gelen bu sözler yüzünden felç geçirmiş gibi kala kaldım. Kafamı kaldırım her şeyden çok değer verdiğim insanın gözlerine baktım. Ve o gözlerde öfkeden başka hiçbir şey yoktu. Daha sonra bakışlarımı Sakat’a çevirdim. Sakat gözlerini benden kaçırıyordu. Sanki Aiden’ın söylediklerine hak veriyor da beni kırmamak için onaylayamıyor gibi bir hali vardı. O an o ortamda bir dakika bile duramazdım. Çantamı aldığım gibi dışarı çıktım ve gözlerimin dolmasını aldırış etmeden yürümeye başladım. Bir sigara yaktım ve adam akıllı düşündüm. Neden bu kadar kızmıştım? Neden bu kadar kırgındım? Ben olduğum için dayak yediğimden mi? Hayır sebep bu değildi. Bu kadar kızgın ve kırgın olmamın sebebi Aiden’ın haklı olmasıydı. Toplum kurallarını toplum belirler. Ve eğer o toplumda yaşıyorsan o kurallara da uymak zorundasın. Sigaramı söndürdüğüm gibi berbere gittim. Bu zamana kadar özenle baktığım ve gurur duyduğum o sarı saçları gözümü bile kırpmadan vurdurdum. Eve koşar adım gittim ve kendimi odama kitleyip tüm papyonlarımı makasla paramparça yaptım. Pantolonumu kestim. Kulaklığımı kırdım. Ve bunları yaparken gözüm aynaya takıldı. Kendime bir baktım. Aciz, ezilmiş susturulmuş, susturulmuş, susturulmuş… Gördüğüm şeyler bunlardı. Ve bir anda uzun zaman önce susturduğum o sorular kafamda dönmeye başladı. “Neden ben?” Kendimi delirecekmiş gibi hissediyordum. O gece bir gram bile uyuyamadım. Yerinde olmayan saçlarımı çekmeye çalıştım. Ama elimi her kafama attığımda elime değenler sadece kısacık sivri saçlardı…


Sabah olduğunda bir karar almıştım. Kendim olmaya çalıştığım için etrafımdakiler zarar görüyorsa bundan böyle yalnız dolanacaktım. Böylece kimse de zarar görmüş olmayacaktı. Aylardır suratına bakmadığım siyah pantolonumu giydim. Ayağıma hiç yakıştıramadığım botlarım ve sade montumla dışarı çıktım. O soğukta kukuletamı bile takmadım. Kafamı kaldırmadan dershaneye gittim. Ve 3-4 gün boyunca Sakat’a da Aiden’a da ulaşmadım. Hatta onların aramalarını ve mesajlarını görmezden geldim. Bunu yapmak benim için çok zordu. Ama Aiden’ı aramak için telefonu her elime aldığımda aklıma sakat ve dağılmış yüzü geldi. Tiksinir gibi attım telefonu. Ve 5. günde Aiden dershanemin önüne geldi. Beni görür görmez koşar adımla bana yaklaşmaya başladı. Kafamı çevirdim ve devam ettim. Aklım sıra bu şekilde ondan kaçacaktım. Ama tabiî ki Aiden beni tuttu ve bir daha da bırakmadı. Konuşmak için cafeye geçtik. Sigarasını öfkeyle yaktı ve ilk nefesini çekip sakinleştikten sonra “amacın ne” dedi. Aiden’ın yüzüne bile bakmadan “ne amacı, neden bahsediyorsun, bir şey yaptığım yok” gibi kaçamak cümleler kurdum. Ama Aiden daha fazla dayanamadı ve “tek yaptığın kolaya kaçmak” dedi. “bizle görüşmeyince bize zarar gelmeyeceğini mi sanıyorsun? Evet, o olay senin yüzünden oldu, Sakat senin yüzünden dayak yedi. Ama bizden kaçarak bunları durduramazsın. Ayrıca benim sana ihtiyacım var, Sakat’ın sana ihtiyacı var. Sen benim en iyi dostumsun. Senin kaçıp gitmek gibi bir lüksün yok. Eğer ben seni öz kardeşimden öte görüyorsam seninde elini taşın altına koyup yaptıklarını ve hareketlerini kabullenmen lazım. Kaçarak hiçbir şeyi halledemezsin. Ben bunları seni kırmak için söylemiyorum. Seni korumak için söylüyorum.”

Aiden’ın konuşmasını şaşkın bakışlarla izledim. Haklıydı hem de çok haklıydı. Sırf böyle yaratıldım diye kendimi ve dostlarımı tehlikeye sokmaya hakkım yoktu. Hele bide beni benden daha çok düşünen Aiden’ı bana bunları söylediği için suçlamaya hiç ama hiç hakkım yoktu. Bu olaydan sonra kendime çeki düzen verdim. Kabul etmek zorundaydım ülkemiz bizi kabullenecek olgunlukta değil. Ve bende kendimi zorla kabullendirecek kadar bencil biri değilim. Benim sorumluluklarım var, benim değer verdiğim insanlar var. Biliyorum sırf başkaları yüzünden kendim gibi olamamak çok sinir bozucu bir durum. Dediğim gibi susturulmuş gibi… Ama siyah pantolonuma alıştım. Yeni aldığım eskisi kadar abartı olmayan bereme alıştım. Ama en önemlisi botlarıma alıştım. Çünkü botların o bez ayakkabılardan çok daha fazla ısıttığını fark ettim. Ve ne zaman kendimi susturulmuş hissetsem aklıma arkadaşlarım geldi. “sabret” dedim kendi kendime. “kendin olamayacak kadar sorumlu bir insansın bununla gurur duy. Belki bir gün dünya bizi kabullenir. Belki ben o günü göremem ama benim gibiler için o günün gelmesine yardım edeceğime yemin ediyorum. Ve o gün gelene kadar sevdiklerim için dayanmak zorundayım”  Ve işte bu düşünce geceleri rahat uyuyabilmemi sağlıyor. Ve ben sabredeceğim. Ama sabretmem susup bu zorbalığı kabulleneceğim anlamına gelmez. Ki zaten kamera kayıtları saolsun çocuklar yakalandı. Bizde şikâyetçi olduk. Bize saldıranlardan biri zaten aranıyormuş. Daha önce birini daha bıçaklamış. Hem bizim sayemizde artık uzun bir süre bir kişiyi daha bıçaklayamayacak. Ha bu arada bu olaydaki tek pişmanlığım saçlarım! Saçlarımın hiçbir suçu yok nasıl kıydım onlara :’( neyse yine uzatacağım inşallah ;)

___


Öncelikle geçmiş olsun sana ve arkadaşlarına, ortaokul ve lise yıllarında ister istemez dışladığımız küçük gördüğümüz okulun fanlarına yüzlü gözükmek için ya da onlarla takılabilmek için farkında olarak ya da olmayarak kim bilir kaç kişiyi geceleyin yataklarında göz yaşları ile bıraktık. Biz eşcinsellerin en güzel tarafı çok iyi empati yapabilmemiz sanırım (en iyi yanımız bu zaten lol) Sadece giyiminden kuşamından hal ve hareketlerinden ötekileştirilmiyor bu cografyanın insanı aslında ne kadar 2 yüzlü bir toplum olduğumuz ortaya çıkıyor yine ve yine. Hoşgörümü o da ne? Gel ne olursan ol yine gel düsturu mu? O da neymiş ne güzel dönüyorlar lan etraflarında bunların başı dönmüyor mu yok olm tek noktaya odaklanıyorlara takılırsak cevizin kabuğunu kırıp özüne inmezsek elbette cevizin hepsini kabul sanarız.

Bunların hepsi de başta cinselliğimiz olmak üzere bastırdığımız çoğu duygunun dışa vurumudur işte...


Ogaybende Blog Yazarı

19 yorum:

  1. Kontrollu acilma, kontrollu rahatlik... kontrolu kaybedersek canimizdan oluruz ki cok cok yakin ornekler var. Cesaret cok kolay olum olabiliyor bu ulkede. Ama asla kendinden ve inanclarindan vazgecme :) ayrica kendini cok tatli elestirmissin bize laf dusmuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ^.^ zaten kendimden ve inançlarımdan vazgeçmedim. Ama istediğim gibi davranamayacak kadar da sorumluluklarım var. O yüzden o olaydan beri kendim ve arkadaşlarımın güvenliği için biraz daha dikkatliyim. Ama yani yaşadığım şehri bilsen beni dövenlere hak verirsin o derece yani :D :D Normal bi genç yok bizim şehirde. %40 apaçi %20 reis ayağına takılan ağır abi %15 bıçaklamayı hobi edinmiş serseri. Geri kalanıda cahil kendine eğlence arıyan kafasız tipler. Hata bende yani

      Sil
    2. aynen Kaan'ın da dediği gibi kontrollü açılma... her zaman derim herkesin bilmesi gerekmez biz kendimizi bilelim yeter...

      Sil
  2. walla tam irdelenmelik :)
    şimdi arkadaşın başına gelen şeyleri kaderci biri olarak gayet hafif bir şekilde atlattığını görüyorum. ne kadar sağlam arkadaşlara sahipmiş ya da ... şanlıymış
    kendimle alakalı sıkıntıları düşünüyorumda offf ki ben hetero rolü yapmak için neler neler yapmıştım da dayaktan tutunda en kötü yerlere kadar. atlatmam o kadar uzun sürmüştü ki atlatmam hatta hala atlatamamışımdır belki bilemiyorum .
    birincisi
    o arkadaşların kıymati bilinmeli lise çağında ya da üniversite öncesi evrede kendimi anlattığım her arkadaşımdan enterasan teklifler aldıktan sonra bu arkadaşlar eli öpülesi insanlarmış diyorum.
    ikincisi
    o gay herzaman der eşcinsel olduğumu etrafımdakilerin bilmesine gerek yok erken dönemde iki yüzlülük gibi geliyor karşındakini aldatıyor gibi geliyor ama biraz durulunca aaaa diyorun adam haklı ben böyşesysem bunu megafonla anlatmama ne hacet has dairem bilsin yeter.
    arkadaşımız daha yeni hamlelerle kabuk değiştiriyor. çevre ona bu konuda yardımcı değil kabul ama kabuk kırarken fazla ses çıkarmak malesef çok kötü sonuçlara gebe ki sevgili kaan da buna değinmiş
    kendin için düşünelerin için az biraz daha sabır derim ben rahat şu köşede oturuyor ama oraya ulaşıncaya kadar gözleri görmeyen sapkınları uyandırmamak gerekiyor
    başına daha kötüsü gelmemesi dileğiyle

    YanıtlaSil
  3. senin hiçbir hatan yok,sen nerden bilebilirdin ki böyle olacağını.bence arkadaşlarının seni suçlamasıda yanlış sen zaten pişmanlık duyuyormuşsun.ve kendin gibi olmalısın istediğin gibi davran ama rengarenk giyinmene gerek yok :)elbet onlarıda rahatça giyeceğin günler gelecektir.kendini kabullendirmek pekte bencillik sayılmaz.insanlarımız bizi değiştirmeye çalışacaklarına kendi kafalarını değiştirsinler bence.neden biz onlara göre yaşamak zorunda olalım,onlar bizle yaşamayı kabul etsinler artık..

    YanıtlaSil
  4. yazının giriş bölümündeki içinin dışa yansır halini anlattığında aklıma ilk Matt gelmişti The Laremie Projeckt'ten o da ilk nefret cinayeti mağdurlarındandır, sarışındır vs. gözümde canlananı sağ olsun O Gay'im görsele dökmüş.

    Bu yaşadıklarını okuduğumda, yaşadıklarım geldi. Senin yaşadığın şehirden pek de farklı olmayan bi yerde büyüdüm ben de. Anılarımda senin başına gelenle örtüşen noktalarım var ki ben senin kadar cesur olamadığım halde. O yüzden ruh halini anlayabilmem pek de zor olmadı. O "belki"ni okuduğumda öyle içten eşlik ettim ki karşıdaki dağları yıkacak vaziyetteydi.

    Çok büyük geçmiş olsun. Yanında yer alan arkadaşlarının değerini bil, onlar sana dışarıdan bakan gözler. o yüzden görüşlerine önem ver

    YanıtlaSil
  5. O gay erkek arkadaşımla problemler yasıyoruz bana yardım edebilirmisin tek basıma üstesinden gelemiyorum onu kaybetmek istemiyorum :(

    YanıtlaSil
  6. Böyle arkadaşlara sahip olduğun için kendini şanslı bil. Etrafımda öyle insanlar var ki; sabah dişimi fırçaladım desem, komşuya " - filanca sabah dişini fırçalamış" diyecek potansiyelde. Öyle ki, bir kişiye bir şeyler söyleyeceğine git cami minaresinden derdini anlat daha iyi. En azından millet birebir senin ağzından duymuş olur. Bir laf söylüyorsun o laf dönüyor dolaşıyor öyle farklı anlamlar kazanıyor ki, laf bana geldiğinde "- Ben mi demişim! Yok ya! Baksen! Vayy ben neler demişim de haberim yok." filan oluyorsun. Farzet bir de ciddi birşey söylemiş olsam vay halime. O yüzden her zaman yanında olacak arkadaşlarının kıymetini bil. Hatta cimriliğin lüzumu yok bitanesini gönder. Şaka...

    YanıtlaSil
  7. elif şafakvari bi hikaye. susturulmadın tatlım, sustun. önce bunu netleştirelim. ailenin sosyo-ekonomik ve kültürel durumu ne olursa olsun onlar senin ailen. cinselliğini kabul etmeseler bile, bunu açıklamasan bile senin yanlış bir şey yapmadığını gördüklerinde kılık kıyafetini, müziğini, kitaplarını, hepsini kabullenirlerdi bir şekilde. direnecektin. vazgeçmeyecektin. babanın dediği gibi bir yumruk da sen atacaktın, baban onu dediğinde senin babalığına sıçayım deyip beynini sarsacaktın. bunlar tatlı olaylar. senin yine seni düşünen arkadaşların varmış, o yaşta benim yanımda kimse yoktu. hala arkamdan "kız dut" dedikleri oluyor ama kimin umurunda? ben beni biliyorum, ailem beni biliyor, kimse de bir bok yapamaz, nokta.

    sen ve senin gibi pes edenler yüzünden o günler hep gecikiyor. bunu maçoluğun erkeklik sayıldığı ve maço olmayan heteroseksüellerin bile hafif erkek olduğu düşünüldüğü topraklardan gelen biri söylüyor. gerisini sen hayal et...

    (umarım maili gönderen arkadaş bu yorumu okur.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben ve benim gibiler? Ben pes etmedim sadece etrafımdaki insanların güvenliği için fedakarlık yapmak zorunda kaldım. Sen hiç en yakın arkadaşını ağzı yüzü kan içinde yerde yatarken gördün mü? Hele bide bu durumun sebebi sensen... Gördüğünü yada yaşadığını hiç sanmıyorum. İnan bana beni bıçaklasalar bile kendimden vazgeçmezdim ama iş sevdiklerine gelince malesef ağzını bile açamıyosun.

      Sil
  8. Ne yalan söyleyeyim gözlerim doldu okurken. Diğer yorumlarda da söylendiği gibi senin en büyük zenginliğin olmalı o arkadaşların. Eşcinsel olmanı kabul etmekle kalmayıp, seni bu denli koruyabilmeleri gerçekten takdirle karşılanması lazım. İster istemez insan bir de kendi arkadaşlarına bakıp iç geçiriyor... Gerçi tamamen onlara da bok atamıyorum. Zira "İyi dostlar için önce senin iyi bir dost olman gerekir", diye bir söz var. Belki de ben zaten iyi bir dost değilimdir :) Her neyse, oturduğumuz yerden yorumlamak elbette kolay. Fakat ben de olsam senin yerinde aynı şekilde tepki verirdim sanıyorum. Ne kadar özgür olmak istersek isteyelim, toplumun koyduğu bir takım kurallar varsa, bunlarla çok fazla karşı karşıya gelmemek durumundayız. Bir anda büyük değişimler yerine ufak adımlarla sindire sindire değişimi kabul ettirmek çok daha yapıcı olduğuna inanıyorum. Ama şunu aklından çıkarmamanı istiyorum. O boş kafalı insanların derdi seninle, benimle veya eşcinsellikle alakalı değil. Gözlerine farklı gelen tüm güzelliklerle. Olduğun şey için ne kimseye hesap verme zorunluluğun ne de onların sana bunu sorma lüksü var. Sen başını dik tuttuğun sürece tüm hepsinin üstesinden geleceksindir. Yaşayabileceğin kadar mutlu bir hayat yaşa :)

    YanıtlaSil
  9. Keşke benim de açılabileceğim arkadaşım olsa... Cidden çok şanslısın. Darp konusuna hiç girmeyeyim, bayramlık ağzım kapanmaz sonra. Üzme tatlı canını ;). Xx

    YanıtlaSil
  10. Olayı okurken biraz tırstığımı itiraf etmeliyim, çünkü ben de yazının başında bahsettiğin o toz pembe evredeyim şu an; kimliğimi kabullenmiş, arkadaşlarına out olmuş, özgüven tavan... Bilmiyorum belki de henüz biri beni tutup da köşede dövmediği içindir, ama yine de şuna inanırım: insan toplumda yerini kendisi belirler. Tabi ki toplumdaki kurallara olabildiğince uymak, mümkün olduğunca insanların gözüne batmamaya çalışmak gerek - özellikle de bahsettiğin gibi küçük bir şehirdeysen, kabak çiçeği gibi ortalarda gezmeye hiç de gerek yok. Ama bir de şu var, kimsenin seni olmak istediğin kişi olmaktan alıkoymaya hakkı yok! İnsanlara hadlerini bildirmek gerekiyor kesinlikle. Sırf kimse zarar görmesin diye susmak, giyim tarzımızı tamamen değiştirmek - bütün bunlar biraz da işin kolayına kaçmak gibi geliyor bana. Böyle yaparsak kazanan onlar olur ve bahsettiğin o "eşcinsellerin sokakta rahatça gezebildiği günler" asla gelmez, çünkü kimse bir gün çıkıp da bize "gayler hadi izin verdim size, gezin istediğiniz gibi!" demeyecek. Onlar bize vuruyorsa, karşılık vermeliyiz. Belki onlar on kez vuruyorsa biz ancak bir kez vurabileceğiz, belki ağzımız gözümüz dağılacak karşı koyarken, ama asla pes etmemeliyiz. Çünkü biz haklıyız! Ve birileri o insanlara haddini bildirmediği sürece onlar aynı şeyleri yapmaya devam edecekler. Tekrar ediyorum; gereksiz yere göze batmaya hiç gerek yok, yani gidin sokakta topukluyla gezin, erkek erkeğe meydanlarda öpüşün vs. demiyorum, ama bazı basit haklarımızın da arkasında durmasını bilmeliyiz. Olaya gerçekten çok üzüldüm, ama üzülmekle beraber, epey de düşündürdü beni açıkçası. Bu ve benzeri bir olay ne senin ne de başka kimsenin başına gelmez bir daha umarım ; ancak en önemlisi, gelirse de karşı koyacak gücü kendimizde bulabilmemizi diliyorum.

    YanıtlaSil
  11. yazık üzüldüm ama siz dövülmüşgen sikmek isterdim doğrusu iyi fantezi olurdu, istermiydiniz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. arap sabunu bilemedin en acilinden tükürükle beğendiğin bir elinle işe başla sen sonra fantazi kurmaya başlarsın...

      Sil
  12. Çok harikaydı hikaye beğendim gerçekten. Aiden de çok iyi bir arkadaşmış. ^^

    YanıtlaSil
  13. Bir kısmında ağladım, gerçekten.
    Bunu yaşamasına rağmen böyle güzel toparlanması da harika.
    İç Anadolu ayrı bi' yer.
    KTOG'a sorun...

    YanıtlaSil

Yaz yaz için de kalmasın